top of page
Yazarın fotoğrafıMurat Kılıç

Efendimiz'in (s.a.v.) Kabir Örtüsü İle Taçlandırdığımız Bir Şâheser: Bir Eser, Üç Üstat

Kuveyt Türk Özel Bankacılık Birimi ile yaptığımız 15.07.2022 tarihli röportajımız.


Kuveyt Türk Özel Bankacılık olarak kültür ve sanata değer veriyor, vakitlerinizi keyiflendirecek eserler, yazılar ve fotoğraflar paylaşıyoruz. Bu haftaki yazımızın öznesinde ülkemizin üç güzide sanatkârının göz nurlarını barındıran, bir yazı, tezyinat güzeli var. ‘Hocaların hocası’ Hattat Hüseyin Öksüz’ün sülüs-nesih kaleminden neşet eden hilye-i şerifeyi bu toprakların usta kalemişi sanatkârları Abdullah ve Esra Oğuzhanoğlu bezemiş. Esere dikkatlice bakanlar, Efendimiz Aleyhisselâm’ın sîret ve suret tasviri hilyenin tâç bölümünde Ravza-i Mutahhara’dan kutlu bir emanet yer alıyor… Bu hususiyetiyle alanında ilk olma husisiyetini hâiz hilye-i şerife üzerine değerli koleksiyon yöneticisi, sanat danışmanı Murat Kılıç ile hasbihal ettik.

İbrahim Ethem Gören: Murat Bey, öncelikle pandemi ve sonrası sanat çalışmalarınıza dair bir paragraf açarak başlayalım sohbetimize. Pandemi sürecini nasıl değerlendirdiniz, şimdiki zamanda neler yapıyorsunuz?

Murat Kılıç: Öncelikle size ve şahsınızda Kuveyt Türk Özel Bankacılık birimine ve yöneticilerine; kültür-sanat dünyamıza ve hususen milletimizin ortak mirası olan geleneksel sanatlarımıza verdiğiniz önemli katkı nedeniyle teşekkür etmek istiyorum.

Var olunuz…

Salgın döneminde, evlerimize kapanarak ailelerimizle birlikte uzun ve (sosyo-psikolojik anlamda) biraz yıpratıcı günler geçirdiğimiz süreçte her alanda olduğu gibi sanat dünyamızda da ciddi sorunlar yaşandı. Özellikle plastik sanatların hayat damarları olan sergiler, müzayedeler, sanat atölyeleri, vb. organizasyonlar bir bir iptal edildi ya da kapandı. Her kriz döneminde olduğu gibi bu kriz de beraberinde bazı riskler ve bazı fırsatlar da getirdi. Riskler, sanatçılarımızın eserlerine olan talebin bir süreliğine de olsa ciddi bir düzeyde düşmesi şeklinde ortaya çıksa da, beraberinde ciddi fırsatlar da doğdu. Sanatkârlarımız daha fazla eser üretmek için daha fazla zaman bulabildi.

Bizler, iptal edilen/ertelenen organizasyonları çevrimiçi organizasyonlara dönüştürdük, Türkiye’de ilk kez web sayfamız üzerinden, özel yazılımlar kullanarak tıpkı salon müzayedesi yapar gibi canlı müzayedeler yapmaya başladık, yeni projeler ürettik ya da mevcut projelerimize yenilerini eklemek için düşünecek ve üretecek boş zamanlar bulduk ve gelecekte çok daha güzel işlere kapı aralayacak çalışmalar yapma fırsatı bulduk. Sizin de bildiğiniz gibi, uzun yıllardır işlerimin yoğunluğu nedeniyle üzerine eğilemediğim resim çalışmalarıma tekrar başladım ve güzel eserler çıktı ortaya. TRT2 Kültür Sanat Kanalı ile gerek koleksiyonerlik konusu ile ve gerekse resim çalışmalarımla ilgili iki ayrı program yaptık.

Âlâ…

Zaman, geri kazanılamayan, anlık değerlendirilmesi gereken çok değerli bir sermaye. Bu nedenle salgınla mücadele nedeniyle kısıtlamaların yaşandığı o dönemleri verimli şekilde değerlendirilmesi gereken kıymetli zamanlar olarak telâkki edip, bu dönemi verimli bir çalışma dönemi olarak geçirdik. Sanat piyasasında dikey ve yatay anlamda pazara daha fazla nüfuz etmemizi sağlayacak, aynı zamanda pazarı da büyütecek, sanatçılarımızla birlikte daha güzel eserler üreterek ekonomik anlamda daha fazla artı değer oluşturacak daha güzel işler yapma fırsatı bulduk hamdolsun. Şimdi o dönemde hazırladığımız projelerimizi aşama aşama hayata geçirmeye başladık.

Ülkemiz sanat birikimine âlâ keyfiyetli bir hilye-i şerife kazandırdınız. Fikir, süreç, uygulama nasıl gelişti? Eserin genel özelliklerine ve tasarımına değinelim… Hilye-i Şerifenin taç bölümünde Medine-i Kadîme’den, Ravza-i Mutahhara’dan bir rayiha yer alıyor. Mescid-i Nebevi’den İstanbul’a, buradan da eserin tâç bölümüne uzanan hikâyesini daha doğrusu vakıasını sizden dinlemek isteriz…

Bu hilye-i şerife de bu salgın sürecinde geçirdiğimiz o verimli çalışma döneminin bir ürünü aslında. Koleksiyonunu yönettiğim, ülkemizin çok değerli koleksiyonerlerinden biri ile yaptığımız bir sohbet sırasında bana, kendisine birkaç yıl önce Suudi Arabistan’daki önemli ailelerden biri tarafından Ravza-i Mutahhara’dan, Efendimiz’in (s.a.v.) kabrinin üzerindeki örtüden bir parçanın hediye edildiğini, bu kutlu emâneti yıllardır özenle sakladığını ve bu parçayı Efendimiz’e (s.a.v.) duyduğu sevgiye ve muhabbete uygun bir şekilde sergilemek istediğini söyledi. Malumunuz olduğu üzere bu tür parçalar koleksiyonlarda çoğunlukla mevcut haliyle bir çerçeve içerisine konulup, duvara asılarak sergilenir. O günden itibaren bu kutlu emâneti farklı bir biçimde sergileyebileceğimiz bir eser tasarlama fikri aklımıza ve gönlümüze düştü. Konu Efendimiz (s.a.v.) olunca, O’nu hatırlamak ve hatırlatmak maksadıyla meydana getirilecek olan her eserin, O’na duyduğumuz muhabbetin ve sevginin yanında çok küçük ve değersiz kalacak olduğunu bilerek, yine de elimizden gelenin en iyisini yapabileceğimiz bir eser ortaya çıkarmak üzere, eserin tasarımını yapmaya başladık. Öncelikle koleksiyonerimizle birlikte, bu kıymetli parçanın, Peygamberimiz’in (s.a.v.) mübârek kabrine temas etmiş bir parça olması münâsebetiyle bir hilye-i şerife ile birleştirilmesinin daha uygun olacağını düşündük ve hangi hattatımızla çalışacağımıza karar verdik. Bu noktada hilyeyi yazacak hattatın merhum hattat Hamid Aytaç hocamızın talebelerinden biri olması hususunda teyitleştik ve koleksiyonerimizin koleksiyonunda o gün itibariyle henüz bir hilye-i şerifesi olmayan Hüseyin Öksüz hocamız tarafından yazılması konusunda fikir birliğine vardık.

Üstad Hüseyin Öksüz ile hukukunuzu da sual edelim…

Hüseyin Öksüz hocamızla yaklaşık yirmi beş yıl öncesinden beri tanışırız. Hocamızı aradım, özel bir çalışma yapmakta olduğumuzu ve bu eseri meydana getirirken hocamızın yazacağı güzel bir hilye-i şerife ile bu kıymetli parçayı birleştirmek istediğimizi söyledim ve projemizin detaylarını anlattım. Hocamız da böyle bir çalışmada kendi eserinin olmasından büyük memnuniyet duyacağını ve hilye-i şerifeyi yazabileceğini söyledi. Aynı anda tezhibi ile ilgili de tezhip sanatçısı arkadaşlarımızla görüşmeler yapıyorduk. Abdullah ve Esra Oğuzhanoğlu ile konuyla ilgili görüşürken, kendilerine ait çalışmaları muhafaza ettikleri depoya gittik. Yıllar öncesinden gelen arkadaşlığımızın getirdiği samimiyete binaen, ben depolarındaki eserleri karıştırırken, eserde kullandığımız bu edirnekâri çerçeveyi buldum. Fakat kalemişleri henüz tamamlanmamıştı. Yaklaşık 7-8 yıldır bu çerçevenin beklediğini ve bir türlü yapıp tamamlama fırsatı bulamadıklarını söylediler. Ben çerçevenin bu projemiz için çok uygun olabileceğini gördüm ve biraz da zorlayarak eseri bu çalışmamız için hemen oracıkta satın aldım. Benim aklımda böyle bir çalışma yapmak yoktu fakat çok güzel bir tevafuk oldu. Aynı eserde geleneksel sanatlarımıza ait birden fazla sanat dalının en güzel örneklerini böylesine kıymetli bir emânetle birleştirme fikri zihnimde beliriverdi.

Hilyede hocaların hocası Dr. Hüseyin Öksüz’ün ketebesini görüyoruz. Hocamız yazıya ne zaman ve nasıl ketebe koydu?

Daha önceden hocamızla eserin yazımı hususunda teyitleştiğimiz için, çerçeveyi alınca yine hocamızla bu durumu ve çerçeve ölçülerini paylaştım ve birlikte alternatif metinleri değerlendirdik. Dolayısıyla çerçeve ölçülerine göre bir tasarım belirledik. Hocamız, yaşının ilerlemesi dolayısıyla çok hızlı yazamayacağını, bu nedenle benden biraz sabırlı olmamı, eserle ilgili planlamayı da ona göre yapmamı istedi. Biz de talebesiymişiz gibi kıymetli hocamıza tâbi olmak durumundayız, ben de memnuniyetle kabul ettim. Zira, hocamız gerek şahsiyeti ve gerekse sanatı ile saygıyı ve hürmeti ziyâdesiyle hak eden, günümüzde eserleri uluslararası organizasyonlarda ödüller alan ve eserleri önemli koleksiyonlarda yer alan çok sayıda başarılı talebe yetiştirmiş, çok kıymetli bir insandır.

Hilye-i şerifenin tasarımı konusunda hocamızla teyitleştikten yaklaşık dört ay sonra bir akşam hocamızdan, hilye-i şerifeyi tamamladığına dair bir mesaj geldi. Ziyâdesiyle memnun oldum, hocamızı aradım, teşekkür ettim. Hocamız hemen ertesi gün eseri Konya’dan bana gönderdi, birkaç gün içerisinde eser elime geçti. Hemen Abdullah Bey ve Esra Hanım’la oturup eserin tezhibini tasarlamaya başladık.

Hilyede başmakam ve etek bölümleri klasik hilye formlarından farklı metinler yer alıyor. Mezkûr bölümlerde Ahzab Suresi’nin “Muhakkak ki Allah ve melekleri, o peygambere salât ederler. Ey îmân edenler! (Siz de) ona salât edin ve (ona) teslîmiyetle selâm verin!” meâlindeki ayet-i celilesi eser bağlamında gönlünüze nasıl düştü?

Bazı eserler kendi ruhaniyetine uygun şekilde kendi kendine ete kemiğe bürünüyor. Bu eser de o günlerde üzerinde taşıyacağı kutlu emânete uygun şekilde kendi kendine bir şekle-şemâle büründü. İlgili âyet-i kerîmeleri hocamız yazmayı tercih etti, fakat ben de benzer şekilde metinler yazılması hususunda hocamdan ricada bulunacaktım. Eser ruhaniyetine uygun şekilde, az önce de belirttiğim gibi aklımızdan ve gönlümüzden geçirdiğimiz şekilde kendi kendine şeklini buldu diyebilirim. Bu anlamda hilye-i şerifenin başmakam ve etek kısımlarında mezkûr âyet-i kerimelerin gerek hocamız ve gerekse bizim tarafımızdan tercih edilmesi ve yazılması da eserin bu ruhâniyetini ve güzelliğini tamamlamış oldu.

Eserin klasik tezhip ve kalemişi tezyinat tasarımı nasıl şekillendi? Bu noktada sıradışı çerçeveyi de konuşalım… Ustalarımızın hilye tezyinat çalışmaları ne kadar sürdü?

Doğrusunu isterseniz eserin bu güzel edirnekâri çerçevesi, diğer tasarım detaylarını ve iç tezhibini/tezyinatını şekillendirdi diyebilirim. Çünkü esere yönelik projeyi tasarlamaya başladığımda (aklımda hiç böyle bir tasarım yokken) ilk olarak bu edirnekâri çerçeve karşıma çıktı. Çerçeve aslında 2010’lu yıllarda, TBMM’de sergilenmesi planlanan başka bir eser için niyet edilerek hazırlanmaya başlanmış ve fakat bir şekilde tamamlanma aşamasındayken çalışma durmuş ve eser, sanatçımız tarafından depoya kaldırılmış ve yaklaşık 7-8 yıl sanki özenle bizim projemizi beklemiş. Öyle ki eser depoya kaldırıldığında Esra Hanım, Abdullah Bey’e “bu çerçeve mutlaka içine konulacağı en güzel eseri bekliyor ben buna inanıyorum” diyerek Abdullah Bey’le birlikte çerçeveyi itinayla paketlemiş ve o günden bugüne özenle muhafaza etmişler. Ben çerçeveyi depolarında gördüğüm anda eserle ilgili tüm tasarım bir anda zihnimde şekillendi. Bana bu bahsettiğim detayı da anlattılar ve ben de niyetlerine en uygun eserin bu çerçeve ile birleşeceğini ve projemizin tüm detaylarını anlattım. Zira çerçeve sanki bizim projemiz için özel olarak tasarlanmış gibiydi. Bu anlamda çerçeveyi özel kılan birkaç detaydan hususen bahsetmek isterim:

Lütfen…

Çerçeve uzun yıllar hareket etmeme, çatlamama ve deformasyonlara karşı oldukça dayanıklı bir ağaç türü olan ıhlamur ağacından, elde yapılmış bir çerçeve. Bu yönüyle belki de birkaç asır sonrasına kalabilecek kadar dayanıklı evsafta malzeme ve materyallerle hazırlamış. Fotoğraflardan da görebileceğiniz gibi çerçeve iki parçadan oluşmakta. Alt kısımda hilye-i şerifeyi çerçeveleyen dikdörtgen çerçeve ve üstteki muhteşem tâcından oluşuyor. Eserin tezyinatını ilk gördüğümde bir yandan eserin tasarımını zihnimde şekillendirirken diğer yandan bu motifleri bir yerden hatırladığımı fark ettim ama o anda nereden hatırladığımı anımsayamadım. Daha sonra Abdullah Bey’le yaptığımız bir konuşma sırasında, Abdullah Bey bana çerçeve üzerindeki tüm motifleri Bursa Ulucami’deki müezzin mahfilinin alt kısımlarındaki kalemişi tezyinatlarından esinlenerek hazırladıklarını, renk ve desenleri de aslına uygun şekilde çalıştıklarını söyledi. Bu beni ziyadesiyle etkiledi, zirâ eseri birlikte projelendirdiğimiz ve koleksiyonuna dâhil edeceğimiz koleksiyonerimiz, eseri Bursa’da muhafaza edecek ve orada sergileyecekti. Bu bilgiyi Abdullah Bey ve Esra Hanım’la paylaştığımda her ikisi de çok memnun oldular. Hatta Esra Hanım Abdullah Bey’e “bak ben sana söylemiştim, bu eser şimdi yerini buldu dedi”. Aynı şekilde koleksiyonerimiz ile bu bilgiyi ve fotoğrafları paylaştığımda çok memnun oldu ve “bu eser zaten bizim için yapılmış, eh yerini de bulmuş oldu o zaman” dedi.

Eyvallah…

Çerçevenin ikinci önemli hususiyeti ise taç kısmındaki tezyinatın tam ortasında sanatçılarımız tarafından tezyinatın tasarımı yapılırken belki bir minyatür yapılabilir diye düşünerek bıraktıkları, yaklaşık 18 cm. çapındaki dairesel boşluk. Bu boşluk, tam bizim Ravza-i Mutahhara’dan gelen bu kutlu emanetin ölçüleri ile neredeyse birebir uyumlu idi ve oraya yerleştirilmesi için sanki hususen bırakılmış bir boşluk gibiydi. Bu da eserin tasarımında çok önemli bir tevâfuk olarak karşımıza çıktı.

Sonra…

Hüseyin Öksüz hocamızdan gelen hilye-i şerifenin hemen murakkası yapıldı, desen tasarımlarına başlandı. Aynı anda biz de (aynı zamanda bir sanayici olan) koleksiyonerimizle birlikte bu kutlu emanetin, çerçevenin tâcının ortasındaki o boşluğa yerleştirileceği dairesel formdaki metal çerçeveyi tasarladık. Koleksiyonerimiz bizzat ilgilenerek kendi tesisindeki cnc tezgâhlarında bu metal çerçeveyi yaptı. Ben de Doğubank’ta saat camı toptancısı bir arkadaşımla irtibata geçerek çerçeve ölçüsüne uygun bombeli bir saat camı yaptırdım. Koleksiyonerimiz kumaşın altına konulacak malzemeyi buldu. Metal çerçeve Abdullah Bey tarafından lazerle, altın varak ile kaplandı. Tâcın tezyinatındaki eksikler tamamlandı. Hilye-i şerifenin harika motiflerle bezeli tezhibinin desenleri klasik yöntemlerle iğneli kalıplar hazırlanarak eser üzerine geçirildi ve hızla tezhibinin ve etrafındaki halkârının uygulamasına geçildi. Yaklaşık altı aylık bir sürede de tezhibi tamamlandı. Hülâsa tüm bu çalışmalarımız; sanatçı-koleksiyon yöneticisi-koleksiyoner üçlüsünün koordineli çalışmasının güzel bir örneği olarak, yaklaşık bir yıllık bir zaman içerisinde nihâyete erdirilmiş oldu ve şu anda koleksiyonerimizin koleksiyonundaki en değerli parçalardan biri olarak, bu eser için özel olarak ayrılmış bir alanda sergileniyor.

Ülkemizin kalemişi tezyinatında söz sahibi ustaları Abdullah-Esra Oğuzhanoğlu ile yollarınız nasıl keşişti?

Biz Abdullah Bey ve Esra Hanım ile güzel sanatlar fakültesinden mezun oldukları 2000’li yıllardan sonra tanıştık. Bu süre içerisinde kendileri ile müteaddit defalar ve çok güzel işler yaptık. Birçok kıymetli hattatımıza ait eserlerin tezhiplerini, eserlerin güzelliklerine güzellik, değerlerine değer katacak şekilde titizlikle tezyin ettiler. Ben kendileri ile uzun yıllardır tanışıyor ve eserlerimin tezyinatlarını yaparken kendileri ile birlikte çalışıyor olmaktan çok memnunum. Zira her ikisi de işlerini bihakkın yapan, gelecekte benzer çalışmalar yapacak olan sanatkârlara örnek ve kaynak teşkil edecek, kıymetli eserler bırakacak olan iki kıymetli sanatkârımızdır.

Bu eser lisan-ı haliyle sanat sevdalılarına neler söylüyor?

Bildiğiniz üzere, yaklaşık 25 yıldır özellikle geleneksel sanatlara ait eserleri barındıran koleksiyonların yönetimiyle ilgili faaliyetler yürütüyorum. Bunun yaklaşık son 12 yılı bu işi profesyonel şekilde çalışmalarla geçti ve halen bu çalışmalarıma devam ediyorum. Elimden gerçekten çok sayıda, benzersiz ve çok nadir eserler geçti. Bunlar arasında en çok beğendiğim eserler; bir amaca yönelik şekilde tasarlanmış, üzerinde zihin ve gönül yorulmuş, sanatkârlarının diğer eserlerden farklı şekilde dokunuşlar yaptığı bu tür özel eserler... Bu eser bir de üzerinde, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’in (s.a.v.) yurdundan gelen böylesine değerli bir kutlu emâneti taşıyor ise, bu eser lisân-ı hâl ile bize; “Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşredilmez” şeklindeki hadis-i şerifle sesleniyor sanki. Baktıkça O’nu (s.a.v.) görebileceğimiz, O’ndan (s.a.v.) ve O’nun (s.a.v.) yurdundan bir rayiha getiren ve eminim ki estetik anlamda da asırlar sonrasına kalacak böylesine kıymetli bir eseri tasarlamak bizlere nasib oldu. Eserin her bir noktasında sanatlarını konuşturan değerli sanatkâr arkadaşlarım Esra ve Abdullah Oğuzhanoğlu’na, yazdığı muhteşem hilye-i şerife için kıymetli hocamız Hüseyin Öksüz’e ve hususen eserin hazırlanması sırasındaki tüm süreçlerde bizleri destekleyen değerli koleksiyonerimize çok teşekkür ederim.

Son olarak mülakatımıza ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Koleksiyonlarını yönetmekte olduğumuz koleksiyonerlerimizle birlikte, profesyonel anlamda bu tür proje çalışmalarımız, yeni eser ya da organizasyon hazırlıklarımız devam ediyor. İnşallah bu çalışmalarımız sonuçlandıkça, sanat dünyamıza yeni ve değerli eserler kazandırmak yönünde yaptığımız çalışmalarımızı sizlerle ve sanatseverlerle paylaşmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Sizlerin de bu projelerin/eserlerin tanıtımında ve daha geniş kitlelere ulaştırılmasında verdiğiniz emek ve destek nedeniyle teşekkür ederim.

İlginiz için biz teşekkür ediyoruz Murat Bey, var olunuz… Âlâ keyfiyeti hâiz bir esere hizmetleri sebkat eden üs üstadın; Hüseyin Öksüz hocamızın, Abdullah Bey’in ve Esra Hanım’ın elleri dert görmesin…

24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page